Yalnızlık

astral-flying

Yalnız geldim bu enayi dünyaya,
Yalnız gidiyorum bu dünyadan.
Yalnız, düşünüyorum,
Yalnız, konuşuyorum,
Yalnız, seviniyorum,
Yalnız, üzülüyorum,
Yalnız, görüyorum,
Yalnız, gülüyorum.
“YALNIZIM” diyorum!
Diyorum…
Diyorum…
Diyorum…
Ne demek o?
Para kazanmak, yemek, içmek gibi bir şey mi?
Buruk bir kalp,
Kısık bir ses.
Yalnızlığımla paylaşıyorum “YALNIZLIĞI”.

 

Beynime gelen uyaranlar artık değiştiği için bu ortamın farklı uyaranları, beynimdeki veri tabanıma göre, oluşturduğum değer yargıları, inançlar, inançsızlıklar, toplumsal kalıplara göre her şey yeniden şekillenmeye başlıyor ve bu şekillenen her şey o kadar gerçek ki. Tüm bunlar benim yeni hayatımı oluşturmaya başlıyor.
Herhalde tüm bu yaşadıklarım gerçek değil, bunlar gerçek olamaz, diye düşünüyorum ama her şey o kadar gerçek ki. Her şeyi görüyorum, hissediyorum, canım acıyor, korkuyorum, mücadele ediyorum… her şey çok gerçek. Hayır, hayır gerçek olamaz, bu sadece bir kâbus olmalı  ve ben bir süre sonra uyanacağım ve bu kâbus bitecek diyorum ama kâbustan maalesef bir türlü uyanamııyorum.

Sağır olmak için kulaklarımı kapatamıyorum, dokunma duyuma son veremiyorum; ne korkulardan kaçabiliyorum, ne susuzluktan, ne de açlıktan, ne de acıdan. Acaba nasıl olacak diye ölmeyi deneyemiyorum, her zaman görüyor, hep dokunuyor, tadıyor, kokluyor ve duyuyor oluyorum. Acı çekiyorum, hem de çok büyük dayanılmaz, işkenceden öte bir acı. Hissettiğim bu acı, acaba benim düşüncemin farkında mı, bana soruyor mu senin canını ne kadar acıtıyorum diye.
Bu acı benim farkımda bile değil, ben ise acının farkına vardığım an artık onun kurbanı oluyorum ve kıvranarak, sürünerek de olsa acı çekerek mücadeleye devam ediyorum. Renkleri görmek yerine duyuyorum, aklımdaki eski algı düzeninden kalan renkleri duyuyorum; tıpkı dokunmak yerine tat aldığım gibi, kokuya dokunduğum, sesi ise kokladığım ve bazen de görüntüyü kokladığım gibi. Bulunduğum bu mekânda her şey o kadar alışagelmişin dışında ki.
Hâlbuki kâbuslar biterdi, eninde sonunda uyanırdın, ben ise bir türlü uyanamıyorum ve bunların sonu gelmiyor…

Buradaki hayatımı kabusa çeviren taş gibi yatan ve kımıldatamadığım bedenimle nasıl oluyorsa artık ayağa kalkabiliyorum. Ayağa kalkan ben miyim yoksa bedenim mi, bilemiyorum, henüz farkındalığımda değil. Acaba Wormhole’a mı düştüm, yoksa ben mi bu dünya ile olan bağlantımı kopardım?…
Kendime bakıyorumda, artık vücudum et, kemik, kas yığını olarak yok, ama ben buradayım, salt bilinç olarak ben hâlâ varım, kendimi çizemiyorum neye benzediğimi anlatamıyorum, ama ben varım, hayalimin hayali olarak yaşamıma devam ediyorum…

Derin sessizlik, sonsuzluk…
Ne kadar zaman geçti böyle? Burada zaman yok, sadece ”şu an” ve her seferinde yeni olaylar var…

 
“ŞU AN” hayatın değişiyor deseler
Nükhet Kalmuk

 

 

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum gönderebilmek için puzzle parçasını doğru yere kaydırmalısınız.