Farklı Oyunları Anlayabilmek İçin, Eski Dünyanızın Oyun Kurallarını Yıkabiliyormusunuz?

sueño

Bazen fiziksel yaşımız, bilincimizle paralel büyüme göstermiyor! Fiziksel olarak yaşlanıp hala bilinç evrimini tamamlamayanlardan olmamak dileğiyle…
Arkadaşımın henüz anaokuluna giden yeğeni oynadığı çeşitli oyunları kendi akranlarına anlatıyor, oyunu kazanmak için onlara yol gösteriyordu. Erkek çocuk olmanın verdiği liderlikle, biraz da çevresine göre daha akıllı olması sebebiyle ele almıştı dominantlığın verdiği sertliği ve hırçınlığı. Oyunu oynarken nasıl ve hangi kurallar ile kazanılır diye arkadaşlarına öğretiyor, mutlu mesut yaşıyordu kendi dünyasında.
Taa ki arkadaşım, yeğeni için benden birşey rica edene kadar. Dediğini yapmak üzere bir kaç sefer buluştuk. Hal hatır sorup içeceklerimizi ve yeğenine de koca bir dondurma sipariş verdikten sonra, işyerinde neler yaşadığımı anlatmaya başladım ikisine hitaben. Çocuk ilk başta sessiz sakin dinliyor, bir yandan da dondurmasını yiyiyordu. İş yerinde karşılaştığım bazı olaylar ve bu olayları nasıl ele almam gerektiği konusundaki sohbete devam ediyor ve yeğenine dönüp onunda fikrini almak için soru soruyordum. O da bana anaokulundaki oyunlarını anlatıyor, o oyunların kurallarını uygulamam için sıkı sıkı tembihliyordu. Bende: ”hmm evet temel kuralları doğru öğrenmişsin aferim sana, ama şimdi yeni ve apayrı oyunlar devreye girdi ve o kurallar burda geçmiyor artık, daha başka nasıl ele alabiliriz?” diye onun da düşünmesini sağlamak için sorup devam ettim anlatmaya. Bir müddet sonra çocuk bu duruma çok sıkıldı çünkü bildiklerinin dışında bir sürü anlamadığı şeyler anlatılıyordu, eski bildiği oyunlar ile yeni oyunları anlamaya çalışıyor, durumu kavrayamayınca sıkılan canı huzursuzluk çıkarmaya başlamıştı. Dondurmasını masaya döküp teyzesinin sandalyesini hafif hafif tekmeliyordu. Teyzesi ne istediğini sorunca, can havliyle en son aldıkları boyama kitabını nasıl güzel rengarenk boyadığını, nerde hangi renklerin kullanılması gerektiğini anlatıp durdu. Biraz olsun gazı alınıp sakinleştikten sonra, iş yerinde yaşadıklarımı daha detaylandırarak paylaşmaya devam ettim…
Bu kadarı artık fazla gelmişti çocuğa ve hırçınlığı had safhaya ulaşıp terbiye kurallarını da aşıp: ”sen salaaaaksın, salaaak, hiç bişey bilmiyooosun, öyle boyanmaz o kitap, bu kalemlerle boyayacaksın… anlamıyormusuun,…” diye hem bağrıyor, hemde bacaklarıma vuruyordu minik yumruklarıyla.
Teyzesine, artık burda keselim dercesine baktım, ama devam etmemi istedi. Ancak en sonunda çocuk öyle bir safhaya geldi ki: ”defoool git… giiiit burdan dedim sanaaaa …” diyerek kendini bilmez bir şekilde hem bağrıyor hemde tepinmeye devam ediyordu. Onun bilmediği konulardan bahsetmemi istemiyor, tepki veriyor, sormayı da gururuna yediremiyordu, ne de olsa şimdiye kadar hep ona sorulmuştu her şey. Sakinleştirebilmek için, beni itekleyip vurmasına aldırmadan zor bela kucağıma aldım, bir yandan sevmeye çalışıp bir yandan da tekrar kendisini güvende hissettiği minik dünyasına girmeye çalıştım:”merak etme gideceğim, ama önce sen bana en son arkadaşlarınla oynadığın oyunu anlat bakayım, nasıl kazandın o oyunu, kazanabilmek için neler yaptın, bunları bana öğretmeden hiç bi yere gitmem ona göre…” diye odağı yine istediği gibi kendisine çevirip, önemli olduğunu hissettirip ve kendisini güvende hissettiği, alışık olduğu dünyasına döndürmüştüm. Kurallarını bildiği, alışık olduğu kendi dünyasından uzun bir süre bahsetti. Nihayet sakinlemişti.
Ama bundan sonra çocukla her rast geldiğimizde, kaçar olmuştu benden. Konuşmak istemiyor, görmemezlikten geliyordu. Böylece minik dünyasını altüst etmemi engelliyordu kendince ama öte yandanda kendi oynadığı oyunların dışında neler var diye de çok merak ediyordu. Eski bildiklerini döndürüp dolaştırıp projekte etmekle yeni olanı göremiyordu.
Teyzesi, yeğeninde bir ışık görmüş olmalıydı ki, kısırdöngüden çıkabilmesi için tetiklemek istemiş, benimde itici güç olmamı sağlamıştı. Bir yandan da bana, “yumurta içten değilde, dışardan kırılırsa neler olacağını gör ve karşındakinin seviyesini anlamadan yaşadıklarını anlatmaya kalkarsan tüm bunlara ve daha fazlasına hazır ol …”diyordu.
Çocuk kendisine ne kadar büyük bir iyiliğin isabet ettiğini görememiş ve değerlendirememişti. Ve onu bir adım bile öteye taşıyamayan arkadaşlarıyla devam ediyordu ufak dünyasının fasit dairesinde dönüp durmaya. Halbuki farklı oyunları görebilmek için, eski ve bildik dünyasının yıkılması gerekiyordu. Göze alamamıştı bunu ve yıkmaya kalkanlara da çok kızmış ve asıl dostu göremeyip ondan kaçmaya başlamıştı. Çünkü şimdiye kadar hiç düşünmediği, aklına bile gelmeyen çok değişik şeylerden bahsediliyordu. Canı acıdığı için gönüllü cahilliği seçerek sarılmıştı yine dört elle kendi bildik dünyasının kurallarına. Burada çeşitli oyunları kuralına göre oynamaya devam edip birbirinin benzeri yaratımlar meydana getiriyor, bununla avunup yaşayıp gidiyordu işte. Halbuki canını acıtan kendi dışında birisi yoktu, dönüp kendisine bakıp temizlemesi gerekenleri görmek istemedi. Gerçeklerle yüzleşmeyi göze alamadı. Bu canını yakan duyguları kendinde olmayan bazı özellikleri ortaya çıkartabilmek için itici bir güç olarak kullanmaktansa, karşısındakine kızmayı tercih edip mahrum kaldı her şeyden.
Bazen fiziksel yaşımız büyüdüğü halde, bilincimiz paralel olarak büyümemiş oluyor.

NK

27.06.2014.

 

 

 

 

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum gönderebilmek için puzzle parçasını doğru yere kaydırmalısınız.