Uyurgezerlikten Uyanabildiğin Kadar Özgürsün!

amalfiÖzgürleşmek nedir ki, aklına esen herşeyi yapabilmek mi, yoksa yapmamak mı? Özgürlüğe giden yolların güllerle döşeli olduğunu, güle oynaya hiç bir bedel ödemeden, tüm konforunla birlikte mi gideleceğini  sanıyorsun?

Mısır patlatan makina gibi sürekli olarak patır patır dur durak bilmeden ardı ardına zihnimizden geçen düşüncelerin farkındamıyız? İşlek  otobanda  vızır vızır geçen arabalar gibi birbirini takip eden düşünceler… Her ne kadar kafamızdan geçen düşünceler :” gel gel…bu yandan, beni takip et, bak nerelere götüreceğim, neler yaşatacağım sana…”dese de, özgürleşme yolunda bir beyin bu düşünceleri görür ve takip etmez, etmemeye çalışır.

Düşüncelerimizi her an takip ettiğimizin ne kadar farkındayız? Takip ettiğimiz düşüncenin içeriğine göre  bize ne söylüyorsa, söylediklerini hissediyor, yaşıyor ve yapıyoruz. Tam bir uyurgezer gibi peşlerinden gidiyoruz. Beynimizden geçen düşünceler eğer bize güzel şeyler fısıldıyorsa, değmeyin keyfimize, bizden mutlusu yok. Ama bizi huzursuz eden, uykularımızı kaçıracak şeyleri fısıldıyorsa, cehennemden birer parça gibi zehir ediyorsa hayatımızı, bizden üzgünü, mutsuzu, kaygılısı yok.

Peki beynimizden geçen düşünceleri her an fark edecek kadar uyanık mıyız ? Bu yazıyı okurken bile burdamıyız, yoksa gündüz iş yerinde olanlar, akşam evdeki olaylar, arkadaşının söylediği birşey, aldığın bir eşya, gündemi meşgul eden haberler …buralarda mı geziyoruz? Her an aklımızdan geçen düşünceleri  ve yaşattıklarını ne kadar görebiliyoruz? Yoksa bize: “gel…bana doğru gel…seni ışığa yada karanlığa götüreceğim” diyen, kendilerini takip etmemizi isteyen düşüncelerimizi, farenin peyniri takip etmesi gibi takip mi ediyoruz?

Tüm yaşadıklarımızın, beynimizdeki özelliklerin, düşüncelerin yansıması olduğunu görebilecek kadar uyanıkmıyız?Yoksa hala yukarda nerde oturduğunu bile bilmediği tanrısına sövüp duran uyur gezenlerdenmiyiz?! Özgürlüğe giden yol malesef güllerle döşeli değil. Tuzaklarla dolu, mayınlarla döşeli, eğer lavların içinden yanarak, eriyerek çıkabilirsen, yani bedelini ödeyip özgürleşebilirsen, geriye artık  ne acı ne de mutluluk kalır ve biter tüm dualite. Yani beynin sağ ve sol lobun oluşturduğu dualite dünyasından çıkıp, kalbin birlik dünyasına giriş yapılır ki, burda ikiliğin getirdiği gel-gitlerden söz edilemez artık.

Ve  lavlarla döşeli yollarda yanarak eriyebilirsen, şeker zerreciklerin suya kendini feda edip birbirine karışması gibi eriyip yok olabilirsen, artık  hangi zerrecik hangi zerreden kar beklentisi içinde olabilir ki?! Ve kendi müstakil varlığının olmadığını yaşayanın  varlığı artık tüm varlığa feda olmuştur ve bu  feda, artık  kar beklentisinin bittiği andır. Ve  bambaşka birşey çıkmıştır ortaya. Aslında artık birşey olmayan, tanımlanamayan şeydir o.

Özgür bir beyin düşüncenin esiri değil aksine tüm düşünceler onun hükmü altındadır. Ve aslına bakacak olursan düşünce de yoktur onda, dolayısıyla düşüncenin oluşturduğu belli bir formdan da söz edilemez bu durumda. Düşünce susunca, nasıl tanımlayacaksın ki tanımlanamayan ve hiç bir form ile kayıtlı olmayan sonsuz olanı?! Belli bir formdan söz edilemediği için, tanımlanamayan bir yokluk hali denilmiştir bu duruma, ki artık  düşüncelerin hissettirdiği ve yaşattığı ne bir korku vardır ona, ne  hüzün, ne de mutluluk.

Ve eğer düşünmek isterse özgür bir beyin, düşündüğünü dünyasında görür ve yaşar ve düşünceler içinde kaybolmuş uyur gezerler ise: “duası kabul oldu…” gibi benzeri tanımlamalar kullanır bu duruma. Ve eğer dilerse, arasıra beyninden düşünceler de geçirir ve bu geçirdiği düşüncelerin formuna bürünür ama uyurgezerler gibi düşüncenin esiri değildir artık o, aksine düşünceler onun emrinde şekil almaya başlar.

Artık onun için ‘öteki’ diye bir kavram da kalmamamıştır ve ötekisi olmayanın karşındakiyle iletişimi O’nu kendinde bulabildiği orandadır. Ve genlerinde var olan tüm yaratılmışların bilgisiyle iletişime girebildiği oranda ise özünden bilenlerden olur. Bu bilme hali uyurgezerlerin kitaplardan okuyup akıl ve zihin ile çeşitli kıyaslamalar, analizler yapıp bir sonuca varma tarzında bir bilme değildir. Düşüncelerin susmasıyla birlikte, tüm ezber ve öğrenilenler unutulup, sessizlikten seslenenin mutlak bilgisidir bu!

Ayrıca özgür olmayan, düşüncelerin esiri olan uyurgezerler için  “geniş açıdan bakabilmek” her ne kadar gelişmişliği ve entellektüelliği ifade eden bir kavramsa , özgür bir beyin için ise bir o kadar uzak bir kavramdır. Sonuçta geniş veya dar açı, hep belli bir açıyı ve kısıtlılığı tanımlamaz mı? Eğer bir beyin özgürse nasıl kısıtlılıktan söz edilebilinir ki?  Bu yüzdende açıların getirdiği sınırlılık söz konusu değildir onun için, çünkü özgürdür, kısıtlı değildir yani tamamen açısızdır …

Nükhet Kalmuk                                                                                                                                                                                  18.12.2016

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum gönderebilmek için puzzle parçasını doğru yere kaydırmalısınız.