DÖNÜŞÜM

Ölüm
Pamuk gibi vücudum,
Nasıl da kırmızılar içinde masum duruyorsun;
Çabalıyorum, uğraşıyorum,
Neden harekete geçmek istemiyorsun?
“SİZ” alttakiler neden duymak istemiyorsunuz “BENİ” ?
Ben bile göremiyorum ki kendimi,
Onlar nasıl duysun beni.
Belki biraz daha hafif ve şekilsiz,
Ama hala;
Beyni olmasa da düşünebilen,
Gözleri olmasa da görebilen,
Ağzı olmasa da konuşabilen,
BOYUT değiştirmeden önceki, ben değilsem ya kim?
Gerçek, dediğiniz ordaysa “BEN” kimim?
“BEN” gerçeksem, sedyede yatan gerçekte kim?

N.K.

 
Nefes almak gittikçe zorlaşıyor. İlk önce, sanki incecik bir pipet ile bardağın içinde erimeye başlamış koyu kıvamlı dondurmayı çekmeye çalışır gibi, ancak belki bir zerre erimiş dondurma pipetten yukarı ağır bir şekilde ulaşıyor, sanki nefes borum pipet kadar incelmiş ve oksijen o kadar ağır ve zor ve az yol alabiliyor ki.
Nefes alabilmenin zorluğu işkenceden öte bir hal alıyor. Boğulmak kadar çaresiz hiçbir durum yok…Ve nihayet en sonunda tüm ızdırap bitiyor! Boğulmanın ıztırabı duruyor. Yerde cansız bir şekilde, hiç acı çekmeden huzur içinde yatıyorum. Bir müddet o şekilde bedenimin nasıl yattığını seyrettikten sonra birden her yeri gri-siyah olan bir tünelin içindeki girdaptan, sonsuz bir tünelin dibine doğru inanılmaz bir hızla çekiliyorum. Girdapla birlikte döne döne daha dibe, iyice dibe…her yer karanlık, artık en dipteyim…İncecik, sanki görünmeyen bir bağ ile bedenime bağlıyım, her an tamamen koptu kopacak. Koparsa sanki birden boşluğa fırlayacağım ve bilmediğim bir boşlukta var olacağım. Bir bedenime, bir boşluğa ve incecik artık tamamen kopmak üzere olan bağlantıya dehşet ve çaresizlik içinde bakıyorum…Ne oluyor böyle, neler bekliyor beni???

“ALLAH’IM BİR AN ÖNCE BU BAĞLANTI, YA KOPSUN VE BİTSİN HERŞEY ARTIK, DİNSİN BU IZTIRAP VERİCİ DURUM. YAŞADIĞIM VE ANLAMADIĞIM BU DURUM HERNEYSE O KADAR YORULDUM Kİ, ARTIK MÜCADELE EDEMİYORUM.
YA DA, BİR AN ÖNCE BENİ BU GİRDABIN DİBİNDEN YÜZEYE ÇIKAR. Senin varlığına hep inandım. Belki öğrettikleri şekilde masallardaki gibi yukarda tepede bir tanrı baba, tanrı kavramı değildi inandığım. Bir gün gelecek ve yukardan bizi seyreden tanrı baba yaptıklarımızdan dolayı bizi ödüllendirecek veya cezalandıracak şeklinde bir ŞİRK değildi inancım.
“FARKINDA” olanın ve “GÖZLEMLEYENİN” bu kâinattaki onca çeşitliliğe rağmen, aslında her şeyin tek olduğunu ve bu tekliğin de sen olduğunu hep idrak ve teyit ettim. Farkında olan ve gözlemleyen olarak, hayatımda yaptığım seçimlerimden dolayı ve bu seçimlerimin sonuçlarından, “SENDEN” yine “SANA” sığınırım. …âmin!

Muhteşem güzel bir yer yerdeyim, güzellikleri tüm detayları ile görüyorum, daha önce dünyada bu kadar muhteşem, ne buna benzer ne de bunu andıran bir şey görmemiştim. Etrafa hayran hayran ve paralize olmuş bir şekilde bakıyorum ve soruyorum: “Burası neresi acaba?”
TAM BU ANDA bilincim birden tuhaf bir şekilde tamamen açık ve berrak bir hale geliyor. Uyanığım! Hayalimin hayali olarak kaç tane rüya içinde rüya görüyorum derken, uyanıyorum. Hepsinden birden, tüm rüyalardan, artık tamamen uyanığım ve rüya yok ve her şey benim insiyatifimde. Dalgalara kapılmış beni nereye götürürlerse sürüklenmiyorum artık. Yelkensiz bir gemi gibi, rüzgâr beni bir o yana bir bu yana savuramıyor ve tüm rüyalardan uyanmış bulunuyorum ve Nüket rolü ile kendimi bütünleştirmem tamamen bitiyor. Bu rol ile bütünleştiğim için çekilen gerçek fiziksel acılar, bu rol ve bedene bağlılığın oluşturduğu duygusal acılar ve sevinçler, hepsi bitiyor. Ekrandan Özben’e bakıyorum ve aslımın ne olduğunu görüyorum. Özben de bana bakıyor ve “NİHAYET , nihayet gördün beni, gördün kendini” diyor. Sanki hipnozdan çıkmış gibiyim...
“Haklısın dünyada böyle bir yer yok”
Bu cevap nereden geliyor? Ses içimden mi geldi yoksa dışımdan mı? Kadın sesi mi erkek sesi mi, çocuk mu? Hangi lisanda? Etrafa ve kendime bakıyorum, daha doğrusu et gözle bakmaktan ziyade, idrak etmek anlamında bakmak. Ama ‘Şu an’da içim, dışım, diye bir kavram yok , cinsiyet ve lisan kavramı da öyle. “Ben neredeyim?” Şu an ben her yerdeyim. Şaşkınlık içinde nedir bu, diye düşünürken birden bir hüzün ve üzüntü kaplıyor, tüh tüh bu gördüğüm şeyler dünyada yoksa o zaman gerçek de değil. Bu muhteşemlik gerçek değilse, o zaman gerçek olmayan şeye bu kadar hayranlık duymak da niye. Nasıl olsa hiç bir zaman sahip olamıyacağım, ebedi olmayacak bunlar…O kadar alışmışız ki dünyevi şekilde düşünüp sürekli sahip olma düşüncesi ile her şeye yaklaşmaya. Ama bu güzelliğe sahip olamayacaksam, burada var olma amacım ne olacak?

“Hevesin kaçmasın sakın! Buradaki var olma amacın, varlığını istediğin gibi, bilinçli bir şekilde yönlendirmen. Artık sadece “gördüklerin” kadar düşünmeyeceksin, bundan sonra “düşünebildiklerin” kadarını göreceksin “ …

Ne kadar zaman geçti böyle girdapla dibe çekildiğim, bilmiyorum. Tünelden yüzeye tekrar çıkıyorum ve bedenimin kalbi yine atmaya başlıyor. Demek ki gerçek dua dedikleri, yürekten gelerek hissedilen güçlü duygu-düşünceye deniliyormuş, yoksa bazı kelimeleri papağan gibi taklit etmekten oluşmuyormuş

Bilinç ortalama 1300 gr lık beynimizin neresinde acaba? Bilinç, beyni terk ettikten sonra, beynin dışında da bağımsız olarak yaşayabilirmi ? Ölüm, bizim algıladığımız “ZAMAN” içerisinde bir son değil, bu “zaman”, kavramı dışında var olmaya başlamak ve sınırsız sayıda evren içerisinde bir diğerine geçişlerden oluşuyor.
Çoklu evrenlerin önemli bir bileşeni de sevgi, tanrı denilen, yukarılarda bir yerlerde oturan elinde asası olan insana benzeyen birisi değil, her yerde var olan ve tek olan, varlığın farkındalığı. Tüm bunlar acaba nörofizyolojik olarak acıklanabilir mi?

Bizim gerçek diye tabir ettiğimiz şeyler bilincimizde olan ve  nöronların belirli bir düzen içindeki etkileşimin aktarılması ve beyinde elektro manyetik titreşimlerin tecrübelere dönüşmesinden oluşuyor.
O zaman dünyanın gerçek rengi, sesi, nasıl diye sorsak, tüm bizim gördüklerimiz bunlar “fiziksel” dünyanın özellikleri değil. Çünkü fiziksel dünya aslında fiziksel değil. Atomaltı olaylardan meydana gelmiş, bugün pek çok fizikçi oluşumlar diye tanımlıyor. Dolayısıyla tasarlanan, oluşturulan ve yönetilen dünya, bizim bilincimizde meydana gelmekte. Tüm dünya bilincimizde oluşuyor, gerçekte ise bu oluşan TEK bir bilinç. Tüm evren tek bilinçten meydana gelmekte. Bizler birbirimizi kapsamaktayız. Vücutlarımız atomların çevrelediği, devrettiği birbirine geçmiş, birleşmiş tek bir enerji alanıyız. Tek bir bilgi alanıyız.
Bilincinizin dışında herhangi bir şey düsünebilirmisiniz? Bilinç olmadan aslında düşünebilirmisiniz? Bilinç olmadan bir şey tecrübe edebilirmisiniz? İşte biz o bilinçte mevcuduz.

Bilinç yok olmuyor ve artık sadece madde bedene kumanda edemez hale geliyor ve bu şekilde dönüşerek devam ediyor hayatına, çevrende olup bitenleri bir müddet daha algılıyorsun, sanki hala bedenine kumanda edebiliyormuşsun gibi. Kardeşim o kadar üzülüyor ki, onun üzüldüğünü görmek, beni kahrediyor çünkü onu teskin edemiyorum, irtibata da geçemiyorum ama görmeye devam edebiliyorum, demek ki boşuna dememişler, üzüntülü- olumsuz enerji yansıtma ölünün yanında diye…

“Şu An” Hayatın Değişiyor Deseler

Nükhet Kalmuk

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum gönderebilmek için puzzle parçasını doğru yere kaydırmalısınız.